Translate

22 Nisan 2010 Perşembe

İstanbul ve Oyuncak Müzesi, mutluluğun resminin mekanı

AKŞAM YASAM 20 NİSAN 2010, SALI İstanbul ve Oyuncak Müzesi, mutluluğun resminin mekanı Mutluluğun resmini çizebilir misiniz? Ressam Nihat Evren Derman da mutluluğu resmeden bir ressam. İstanbul Oyuncak Müzesi ise mutluluğunun mekanı… Mutluluğun resmini çizmek nereden aklınıza geldi?Türk edebiyatının ikonlarından Nazım Hikmet’in Abidin Dino’ya yönelttiği “Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” sorusunun üzerinden yaklaşık yarım asır geçti. Bilindiği gibi Abidin Dino bu soruya resim yerine şiirle cevap vermiştir. Sinema, edebiyat, müzik ve tiyatro gibi sanat dallarında mutluluk teması sayısız kez ele alınmıştır. Ancak Türk resim sanat tarihini araştırdığımda salt mutluluk temasının ele alındığı bir resmi henüz göremediğimi söyleyebilirim. Nazım Hikmet’in Abidin Dino’ya sorduğu soruyu “Evren, peki sen mutluluğun remini yapabilir misin?” diye kendi kendime sormaya başladım... Bu soru yıllarca zihnimi meşgul ederken, 2006 yılında “Yüz Yıllık Gurur, Yüz Yıllık Rüya… Beşiktaş JK” yı tamamladım. Futbolculardaki sevinç ve tribünlerdeki on binlerce kişinin yaşadığı coşkuyu resmetmiştim. Bu kompozisyonda bir anlamda mutluluk temasını ele almıştım. Ancak burada yaşanılan mutluluk belli bir kitleye aitti ve sevincin yanında hüznün de anlatıldığı bir çalışmaydı. “Mutluluğun resmi” için daha evrensel ve yoğun ekspresif etkiye sahip bir konuyu ele almalıydım. Genci, yaşlısı, çocuğu, kadını, erkeğiyle her kesimden her insanın mutlu olduğu bir mekan arayışına girdim. Lunaparklar, piknik yerleri, su parkları, eğlence merkezleri, konser ve tiyatro salonları… Bir sinema filmi yönetmeni gibi onlarca mekanda araştırma ve incelemelerde bulundum. Aradığım kriterlerin hepsini içinde barındıran bir mekan bulamamanın sıkıntısını yaşadım. Her mekanda eksik olan bir şeyler görüyordum; bir türlü içime sinmiyor, aradığım o “gizemli mekanı” bir türlü bulamıyordum. Zaman zaman “olmayan bir şeyi mi arıyorum yoksa?” diye düşünmeye başlamıştım. Öyle ya, yıllardır kimsenin ele almadığı ya da alamadığı bir konuydu bu. İlham aldığınız şeyler nelerdir?2007 yılının nisan ayında resimle ilgili arayışlarımı sürdürdüğüm bir dönemde o “gizemli mekan” birden çıkıverdi karşıma. Şehrin merkezinde devasa binaların arasında kalmış bir bibloydu gördüğüm. Göztepe’de gördüğüm bu biblo, adeta çöldeki bir vahayı andırıyordu. Genç, yaşlı; kadın, erkek; çoluk çocuk herkesin mutluluğunun yüzünden okunduğu bir köşke bakıyordum. Baktığım o köşkün adı “İstanbul Oyuncak Müzesi” idi. İnsan vücudunda olduğu gibi mekanlarda da “aura”ya benzer manyetik bir alan olduğuna inanırım. Nasıl ki her insanın aurası birbirinden farklıysa, mekanlardaki enerjinin de farklılık gösterdiğini düşünürüm. “İstanbul Oyuncak Müzesi”nde, daha önce gördüğüm mekanlardan farklı bir enerji olduğunu hissettim. Bunun nedeni, çevredeki insanların yaydığı pozitif enerjiden kaynaklanıyor olabilirdi. Yetişkinlerin çocukluk günlerini hatırladığı, çocukların da çocukluklarını yaşadığı o tarihi köşkü ziyaretçileriyle birlikte yorumlamaya karar verdim.İstanbul Oyuncak Müzesi’nin karakteristik özelliklerini daha iyi görebilmek için; gece, gündüz ve gün batımı saatlerinde müze üzerindeki ışık gölge farklılıklarını inceledim. Güneşli, karlı ve yağmurlu havalarda müze ve müzenin bulunduğu sokaktaki yansımaları ve sular üzerindeki akislerin tüm ayrıntılarını gözlemlemem yaklaşık olarak iki yıl sürdü. Resimlerinizi yaparken nasıl bir duygu taşıyorsunuz?“Mutluluğun resmi” betimlemelerinde çoğunlukla, mevsim olarak ilkbahar veya yaz mevsimi, zaman dilimi olarak da sabah ya da öğlen saatlerinde güneşli bir hava düşlenir. Müzenin resmini yaparken bu düşünceyle yola çıksaydım akla ilk gelen espriyi yorumlamış olacaktım. Beton yığını binalar içinde, soğuk karlı bir kış günü, akşam saatlerinde bu duyguyu yansıtabilmek; teknik ve duygu yönünden en zor olanıydı. Seçimimi bu doğrultuda yaparak kendime bir kez daha meydan okumak istedim. İstanbul’a ve oyuncaklara olan sevgisini İstanbul Oyuncak Müzesi’nde bir araya getiren çok değerli ağabeyim Sunay Akın’la bu konuyla ilgili görüştük. Yaptığım görüşmede yalnızca müzenin resmini yapmak istediğimi söyledim. “Evren, bana sakın resimle ilgili ışık verme” dedi. “Sunay Ağabey, istesen de bir şey anlatmam zaten” dedim. Resimle ilgili fikirlerimi anlatsam hayal kurmaya başlayacaktı. Bunu ikimizde istemiyorduk. İstanbul Oyuncak Müzesi’nin ve kendisinin “mutluluğun resmi”nde başrol oyuncusu olduğunu resim bittiğinde öğrendi. Kompozisyonda yer alan her bir figürü Oyuncak Müzesi ve Sunay Akın ile ilişkilendirdim. Baloncunun ipindeki balonlarda Mickey Mouse figürünü görebilirsiniz. Mickey’in ilk prototipi İstanbul Oyuncak Müzesi’nde olduğu için kompozisyona eklemeyi uygun gördüm. Mickey’yi sevgilisi Minnie Mouse ile birlikte resmettim. Resimde, Sunay Akın’ın değerli eşi Belgin Hanım'ı; kapının girişinde elinde hediye kutusuyla küçük bir çocuğu karşılarken görmekteyiz. Kompozisyona dikkatli baktığınızda Belgin Hanım neredeyse Sunay Bey’in omzunun üzerinde durmaktadır. Hem Oyuncak Müzesi hem de Sunay Akın için ne kadar önemli biri olduğunu vurgulamak için alegorik bir anlatımla yorumladım. Tarzınızı bize anlatabilir misiniz?Sunay akın, değerli şair ve yazar dostlarıyla birlikte Kızkulesi’nde “Şiir Cumhuriyeti’ni 09.05.1992 tarihinde ilan etmişti. Şifreleme metoduyla bu tarihi 09-D-1992 olarak kırmızı Volkswagen’in plakasına resmettim. Resimlerimdeki otomobillerde tercihimi genelde klasik Amerikan otomobillerinden yana kullanırım. Ancak Amerikan klasiklerinin maskülen hatlara sahip olmasından dolayı, tercihimi yuvarlak ve naif hatlara sahip bir “kaplumbağa”dan yana kullandım. Resimdeki ekspresif etkiyi arttırmak için tüm figür seçimlerimde aynı duyarlılığı göstermeye çalıştım. Sembolist ve alegorik bir anlatımla kompozisyondaki tüm figürleri “İstanbul Oyuncak Müzesi” ve Sunay Akın için daha anlamlı hale getirdiğimi düşünüyorum. Sunay Akın’ın evinin penceresinde asılı duran Trabzonspor bayrağı, pencerenin içindeki küçük Kızkulesi biblosu, "Önce Çocuklar ve Kadınlar " kitabına ithafen resmettiğim penceredeki kedi,”Ay Hırsızı” na ithafen kompozisyona eklediğim ufo balonu ve uçaklı balonlar, gökyüzünün gizemi olan bir ufo gibi daha birçok figürle resmin ikonografisine kelime zenginliği kazandırmaya çalıştım. Tuvalimde yorumladığım hikayede, yeni yıla girilmesine saatler kala çocuklar aileleriyle birlikte her yıl olduğu gibi İstanbul Oyuncak Müzesi’ni ziyarete gidiyorlar. Müzede yılbaşı eğlencesi gün batarken başlıyor. Akın Ailesi, çocukları ve ailelerini hediyelerle karşılıyorlar. Müze, yeni yıla gelin gibi süslenerek hazırlanmış; kutlamalara ev sahipliği yapıyor. Gelecekte muhtemelen iyi bir sanatçı olacağını düşündüğüm çocuk, zürafalardan esinlenerek, müzenin önünde kardan zürafa heykelini tamamlamaya çalışıyor. Sunay Akın kutlamalardan önce hazırlıklarını tamamlayıp sokağa doğru yöneldiğinde; karşı kaldırımdaki ıslanmış ve donmak üzere olan kediyi görüyor. Kediyi alıp evine götürüyor; onu kurulayıp besliyor, dinlenmesi için evinde bırakıp tekrar müzeye iniyor. Karnını doyuran ve ısınıp kendine gelen şanslı kedi, sokaktan gelen seslere kayıtsız kalamıyor; pencereye çıkıp meraklı bakışlarla aşağıda olup bitenleri izliyor. Müze çevresinde herkesin mutluluğu gözlerinden okunuyor. Ama bu mutluluk anlık bir mutluluk değil; müzede bulundukları her dakika katlanarak artan bir mutluluk… Yanında ailesi olmadan müzeye giden yoksul bir çocuk, karşı kaldırımdan biraz çekingen bir ifadeyle Sunay Akın’a ve diğer ziyaretçilere bakıyor. Bu durumu fark eden Sunay Akın elindeki hediye paketini vermek için çocuğu yanına çağırıyor. Hiç beklenmedik bir davetle karşılaşan çocuk büyük bir şaşkınlık ve mutluluk içinde Sunay Akın’ın yanına gidiyor… Peki ya Noel Baba?..Noel Baba kıyafetinin içindeki kişi, elindeki çanın sesiyle müze ziyaretçilerini selamlıyor… Tüm ziyaretçiler müzeden ayrıldıktan sonra, Noel Baba kostümünü çıkarmak için odasına gidiyor ve kostümlerini çıkarıyor. O Noel Baba kostümü içindeki kişinin Sunay Akın’ın babası Terzi Tuncay olduğunu hayal ettim. Galata Kulesi, Kızkulesi, Süleymaniye Camisi gibi İstanbul’a karakter kazandıran daha birçok tarihi yapıyı bibloya; eski trenleri, tramvayları ve vapurları da birer oyuncağa benzetiyorum. İstanbul ise bu antika oyuncak ve bibloların sergilendiği bir müzeyi andırıyor. İstanbul Oyuncak Müzesi de tıpkı İstanbul gibi içinde antika biblolar ve oyuncaklar barındıran tarihi bir mekan özelliği taşımaktadır. İstanbul ile İstanbul Oyuncak Müzesi arasındaki bu benzerlikten esinlenerek, bu özel çalışmama “İstanbul da Bir Oyuncak Müzesidir” adını vermeyi uygun gördüm. Tasarım, araştırma-inceleme, yapım ve sunum aşaması yaklaşık olarak üç yıl süren çalışmamı 2010’un Nisan ayında tamamladım. Tuval üzeri yağlıboya tekniğiyle resmettiğim çalışmamı neoklasik üslupla yorumladım. İmgesel bir kurgunun resmedildiği hikayenin ikonografisini desteklemek için eklektik ve anakronik yöntemler kullanmayı tercih ettim. Farklı mekana ve zamana ait birçok figürü aynı kompozisyonda bir araya getirmeye çalıştım. Günümüzde dahi nostaljik bir niteliği olduğunu düşündüğüm bu özel çalışmam için bana ilham kaynağı olan İstanbul Oyuncak Müzesi’nin kurucusu Akın Ailesi’ne teşekkürü bir borç bilirim.

2 yorum:

  1. resim güzele benziyor,daha büyük görseli yok mu?

    YanıtlaSil
  2. Resmin üzerine tıklanırsa bir miktar büyüyor ama aslında bu resmin orjinalini görmek lazım diye düşündüm bende. Fakat yazıda nerede sergilendiğini belirten bir ibareye rastlamadım. En iyisi ilk fırsatta müzeye uğramak galiba. Müzeyi tekrar görmeyede vesile olur hem.
    Sevgiler
    Ayten Yıldırım

    YanıtlaSil